Güçlünün Hukuğunun Hakim Olduğu bir Yerde Kıbrıs’taki İngiliz Üsleri Neden Kapatılmalı?

Umut Bozkurt – 16/11/2024

1. Uluslararası Hukukun Aşınması ve İsrail’in Dokunulmazlığı

Günümüz uluslararası düzeni giderek uluslararası hukukun seçici bir şekilde uygulanmasıyla tanımlanıyor; güçlü ülkeler çoğu zaman cezadan muaf tutulurken, zayıf devletler uluslararası denetimin tüm ağırlığına maruz kalıyor. “Güçlü olanın uluslararası hukuku” olarak adlandırılabilecek bu eğilim, Batı’nın Gazze ve Ukrayna’daki durumlara karşı tutumlarında açıkça görülmektedir. Batı, Ukrayna’daki Rusya’nın eylemlerini hızla kınarken, İsrail’in Gazze’deki uluslararası hukuk ihlallerine karşı sürekli olarak hesap vermekten kaçınmasını sağlamıştır.

Bu çifte standart son derece rahatsız edici olup “kurallara dayalı düzen” söyleminin merkezindeki ikiyüzlülüğü ortaya koyuyor. Uluslararası hukukun nasıl seçici bir şekilde uygulandığı burada açıkça görülüyor. Örneğin, AB’nin Ukrayna’da “BM Şartı ve toprak bütünlüğü ile egemenlikle ilgili uluslararası hukuk ilkelerine dayalı adil bir barış” çağrısı yapması, İsrail’in Filistin topraklarındaki süregelen işgali ve Filistinlilerin insan haklarını tekrar tekrar ihlal etmesi konusunda sessiz kalmasıyla keskin bir çelişki oluşturmaktadır.

Bu tutarsızlık, insan haklarından ziyade jeopolitik çıkarların önceliklendirildiğini net bir şekilde göstermektedir. İsrail’in Orta Doğu’da Batı’nın bir müttefiki olarak stratejik önemi, uluslararası normları açıkça ihlal ettiğinde bile eylemlerinin sonuçlarından korunmasını sağlamıştır. Uluslararası hukuk ve kurumlarının İsrail lehine bir önyargı içerdiği ve Gazze’deki ihlalleri için yeterince sorumlu tutulmadığı fikri, birçok akademisyen, hukukçu ve uluslararası kuruluş tarafından dile getirilmektedir. Bu iddia, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) gibi kurumların siyasi ve yapısal sınırlamalarının etkili hesap verebilirliği engellediği algısına dayanmaktadır.

Uluslararası hukuk sistemi, özellikle ABD gibi güçlü devletlerin siyasi çıkarlarından büyük ölçüde etkilenmektedir; ABD, İsrail’in yakın bir müttefiki olarak dikkat çekmektedir. Bu etki, uluslararası hukukun tarafsızlığını zayıflatmakta ve bazı devletlerin hesap vermekten korunmasını sağlamaktadır. Hukuk uzmanları, UAD ve UCM’nin kendi yetki alanları, yargı sınırlamaları ve uygulama mekanizmaları nedeniyle doğası gereği sınırlı olduğunu savunmaktadır. UAD, tavsiye kararları verebilir ancak bunları uygulama yeteneği sınırlıdır ve yetkisi devletlerin rızasına bağlıdır. Bu arada UCM, BM Güvenlik Konseyi tarafından yönlendirilmedikçe imzacı olmayan devletler üzerinde yargı yetkisine sahip değildir; Güvenlik Konseyi ise sık sık siyasi tıkanıklık yaşamaktadır.

2. Kıbrıs’taki İngiliz Üsleri: Sömürgecilik Mirası

Kıbrıs’taki İngiliz Egemen Üs Bölgeleri (SBAs), sömürge miraslarının uluslararası düzeni nasıl şekillendirmeye devam ettiğinin çarpıcı bir örneğini teşkil etmektedir. 1960 yılında Kıbrıs’a bağımsızlık tanıyan anlaşmanın bir parçası olarak kurulan İngiliz üsleri, Birleşik Krallık’a adada stratejik bir askeri varlık sürdürme imkânı sağlamıştır. İngiliz üsleri, Soğuk Savaş’ın zirvesinde, Birleşik Krallık’ın Doğu Akdeniz’deki askeri çıkarlarını koruma aracı olarak tasarlanmıştır.

İngiliz üslerinin hukuki statüsü karmaşıktır ve Birleşik Krallık’a Kıbrıs toprakları üzerinde olağanüstü yetkiler tanımaktadır. İngiliz üsleri için yasal çerçeveyi oluşturan 1960 Kuruluş Antlaşması, Birleşik Krallık’a Kıbrıs toprakları üzerinde geniş haklar tanıyan, kritik tesis ve hizmetlerin yönetimine müdahale hakkı dâhil birçok hüküm içermektedir.

Bu durum, İngiliz üslerinin meşruiyeti ve Kıbrıs egemenliğini ne ölçüde zayıflattığına dair soruları gündeme getirmektedir. İngiliz üsleri, Kıbrıs içinde “istisna bölgeleri” olarak hareket ederek Kıbrıs yasalarının dışında kalmakta ve İngiliz askeri ihtiyaçlarına öncelik tanımaktadır. Bu anlamda İngiliz üsleri, İngiltere’nin stratejik değeri yüksek bir toprak üzerinde önemli bir kontrol sürdürdüğü bir tür yeni-sömürgecilik biçimini devam ettirmektedir.

3. 2023 ve 2024 Yıllarında Gazze’deki İsrail Askeri Operasyonlarına Destek İçin İngiliz Üslerinin Kullanımı

Birleşik Krallık hükümeti bazen belirli operasyonları reddetmiş veya yorum yapmayı reddetmiş olsa da çeşitli kaynaklar, İngiliz Egemen Üs Bölgelerinin 2023 ve 2024 yıllarında Gazze’deki İsrail askeri operasyonlarına destek için kullanıldığını ortaya koymaktadır. Özellikle RAF Akrotiri, Orta Doğu bölgesindeki askeri operasyonlar için bir hazırlık noktası olarak kullanılmıştır ve İsrail’e destek de buna dâhildir. Bir kaynağa göre, 7 Ekim 2023’ten bu yana İngiltere’nin bu üslerden İsrail’e 60 uçak gönderdiği bildirilmektedir. 2023 ve 2024 yıllarında RAF Akrotiri’den İsrail’e ABD Özel Kuvvet uçuşları da önemli ölçüde artmıştır.

İngiliz üsleri, ABD ve NATO’nun değerlendirme yeteneklerine katkıda bulunan istihbarat tesisleri için de kullanılmaktadır. Bu tesisler, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki faaliyetleri izlemeye yardımcı olmaktadır.

4. Adaletsiz Bir Düzen İçinde İngiliz Üslerine İtiraz

“Güçlünün hukuku” ile tanımlanan bir uluslararası düzende, Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin varlığı daha da sorunlu hale gelmektedir.

Bu bağlamda, güçlü devletlerin uluslararası hukuka saygı göstermeyerek zayıf devletler üzerinde hâkimiyet kurabildiği bir düzende, Kıbrıs’taki İngiliz üslerine itiraz etmek için üç önemli neden bulunmaktadır:

  • İngiliz üsleri, Kıbrıs’ın egemenliğini zayıflatmaktadır: İngiliz üsleri, Kıbrıs’ın kendi toprakları üzerinde tam kontrol sağlamasını kısıtlayarak, adanın egemenliğini ihlal etmektedir. Bu durum, uluslararası hukuka göre toprak bütünlüğü ve kendi kaderini tayin hakkını zayıflatmaktadır.
  • İngiliz üsleri sömürge mirasını sürdürmektedir: Kıbrıs topraklarında İngiliz askeri üslerinin devam eden varlığı, sömürgeci bir güç dinamiğini güçlendirmekte ve adanın yabancı tahakküm tarihinin bir hatırlatıcısı olarak hizmet etmektedir
  • İngiliz üsleri bölgesel istikrarı tehdit etmektedir: İngiliz üslerinin Gazze’deki İsrail askeri operasyonlarına destek vermesi, bu üslerin bölgesel çatışmayı devam ettirme rolüne dair endişeler yaratmaktadır. Bu, Birleşik Krallık’ın İsrail’in uluslararası hukuk ihlallerine ortak olduğu ve Orta Doğu’daki şiddet döngüsüne katkıda bulunduğu anlamına gelmektedir.

Giderek güç politikaları ve uluslararası hukukun seçici uygulanması ile tanımlanan bir dünyada Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin varlığı, daha adil ve eşitlikçi bir küresel düzenin gerekliliğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu düzen, insan haklarını stratejik çıkarların üzerinde tutmalı ve tüm devletleri, güç ve etki düzeyleri ne olursa olsun, aynı uluslararası hukuk standartlarına göre sorumlu tutmalıdır.

Posted on Categories 2024