Güvenlik ve Enerji Odağında Kıbrıs Çözüm Süreci

Fikri Toros – 16/11/2024

Avrupa Birliği Güvenlik ve Enerji odaklı stratejiler, Türkiye-Yunanistan yakınlaşması ve Doğu Akdeniz’de hakim olan değişken jeopolitik gelişmeler, Kıbrıs sorununa yönelik çözüm arayışlarına yeni bir ivme kazandırırken, sürecin karşı karşıya olduğu zorlukları da bir o kadar artırmaktadır.

15 Ekim’de New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri evsahipliğinde gerçekleşen gayri resmi liderler toplantısı, çözüm arayışının yeniden canlandığına dair fiili bir işaret olarak öne çıkmaktadır. Bu yeni sürecin başarıya ulaşması, bölgesel dinamikler, enerji kaynakları ve garantör ülkelerin çıkarları gibi çok katmanlı ve karmaşık meseleler nedeniyle son derece zor bir diplomatik denge gerektirmektedir.

Kıbrıs sorununun çözümünde, Doğu Akdeniz’deki enerji güvenliği kilit bir rol oynuyor. Bölgede son yıllarda keşfedilen doğalgaz rezervleri, yalnızca Kıbrıs’ın değil, bölgedeki diğer ülkelerin de jeopolitik önemini artırmış durumdadır.

Burada yaşanmakta olan gelişmelerin, Kıbrıslı toplumlar arası ilişkileri ve bölgesel dinamikleri de önemli ölçüde değiştirme potansiyeli olduğu bilinmektedir. Ada’da devam eden siyasi sorun, Türkiye’nin kıta sahanlığı ile deniz yetki alanlarına olan yansımalarıyla birleşince, bölgede gerginliği tırmandırmakta ve bölgesel işbirliğinin başlaması için gerekli olan yatırımları ötelemektedir. Halbuki, tahmin edilen enerji kaynaklarının büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda ve gerekli olan yatırımları takiben üretimin başlaması halinde, Doğu Akdeniz sadece enerji transferinde önemli bir kavşak olmakla kalmayacak, aynı zamanda Kıbrıs bu enerji merkezinin çekirdeği konumuna dönüşecektir. Bu da, Ada’mızda ve bölgede özlenen barış, istikrar, güvenlik ve refah için etkili bir kaldıraç niteliğinde olacaktır.

Enerji kaynaklarının paylaşılması ile ilgili anlaşmazlıklar taraflar arasında var olan sorunları daha da derinleştirebileceği gibi, kapsamlı ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşılabilmesi için önemli bir teşvik unsuru da olabilecektir. Ada’nın her iki tarafında devam eden malum siyasi tavırların oluşturduğu mevcut koşullarda, her iki gelişmenin de aynı anda yaşanması en yüksek olasılıktır. Genelde küresel enerji trendleri, özelde ise AB ve Türkiye’nin enerji ihtiyaçları, ayrıca taraf ülkelerin ekonomik durumları ve jeopolitik ilişkileri üzerindeki etkileri, Kıbrıs’ta kapsamlı siyasi çözüm için ne güçte bir teşvik unsuru olacağını belirleyecektir.

Kıbrıs sorununun çözümünde garantör ülkelerin rolü hayati öneme sahiptir. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere, adadaki statükonun korunmasında ve müzakerelerin yönlendirilmesinde başlıca aktörler olmuşlardır. ABD ve NATO’nun bölgedeki askeri varlıklarını güçlendirme stratejileri, halen Kıbrıs meselesine doğrudan etki eden faktörler arasındadır. ABD’nin, Kıbrıs’a yönelik silah ambargosunu kaldırması ve adada askeri üsler kurma girişimi, Kıbrıs sorununun bölgesel güvenlik odağında öncelenmesinde önemli bir etken olmaktadır. NATO’nun ise Yunanistan ve Türkiye arasındaki gerilimleri yatıştırmaya yönelik adımları, Kıbrıs sorununun çözüm sürecini destekleme amacı taşımaktadır. Ancak bu tür askeri ve stratejik hamlelerin, çözüm sürecini kolaylaştırmak yerine ek zorluklar yaratma riski de olduğu unutulmamalıdır.

Kıbrıs çözüm süreci halen bu jeopolitik gelişmeler etrafında evrilmektedir.
15 Ekim’de New York’ta BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in davetiyle gerçekleşen gayrı resmi liderler toplantısı, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik yeni bir girişimin ilk adımı olarak değerlendirilse de, resmi olarak bir müzakere sürecinden hala çok uzağız. Buna rağmen, toplantıda iki önemli karar alındı: Birincisi, yakın bir tarihte genişletilmiş bir formatta düzenlenecek yine gayrı resmi bir toplantı. Bu toplantıda, siyasi eşitlik, güvenlik ve yönetişim konularının masaya yatırılacağı öngürlmektedir. İkincisi, iki toplum arasında günlük yaşamı kolaylaştıracak yeni geçiş noktalarının açılması ve yerel sorunların çözümüne yönelik diyaloğun sürdürülmesi oldu.

Bu adımlar, uzun süredir donmuş olan Kıbrıs müzakerelerinde küçük ama kritik gelişmeler olarak öne çıkmaktadır. Ancak bu sürecin başarıya ulaşması, tarafların bilinen retoriklerinden vazgeçmelerini, barışcıl ve inandırıcı bir diplomatik dil geliştirmelerini gerektirmektedir.

Özellikle Türkiye ve Yunanistan’ın bu süreçte “kolaylaştırıcı” bir rol üstlenmeleri büyük önem taşıyor. Bu iki ülke, garantörlük statüleri ve bölgedeki stratejik çıkarları nedeniyle Kıbrıs sorununun çözümünde kilit aktörler olmaya devam edecek. Ancak, geçmişte olduğu gibi taraflar arasındaki güvensizlik ve diplomatik çıkmazların aşılması, sadece iki Kıbrıslı toplumun değil, bölgedeki enerji paylaşımı ve güvenlik meselelerinin çözümünde kritik bir dönüm noktasına evrilebilecektir.

Kıbrıs sorunundaki çözüm arayışları, sadece Kıbrıslı toplumlar ve garantör ülkeler arasındaki meselelerle sınırlı değildir. ABD, Rusya ve Avrupa Birliği gibi küresel aktörlerin de sürece dahil olması, çözümün çok daha karmaşık bir hale gelmesine neden olduğu aşikardır. ABD, özellikle enerji kaynaklarının güvenliği ve Doğu Akdeniz’deki stratejik çıkarları doğrultusunda sürece aktif olarak katılmaya devam etmektedir. ABD’nin, Kıbrıs’a yönelik silah ambargosunu kaldırması ve Adamızda askeri üs kurma girişimi, Türkiye tarafından bir tehdit olarak algılanırken, bu durum çözüm sürecinde yeni gerilimlere yol açma potansiyeline sahiptir.

Rusya ise, bölgedeki enerji kaynakları ve jeopolitik dengeler üzerinde söz sahibi olma çabalarını sürdürmektedir. Moskova, Kıbrıs’ta hem Kıbrıs Rum yönetimiyle yakın ilişkiler kurarak hem de Türkiye ile stratejik işbirliğini sürdürerek bu süreçte önemli bir aktör olmaya devam etmektedir.

Avrupa Birliği ise, Kıbrıs sorununun çözümünde daha aktif bir rol üstlenmeye çalışıyor. Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliğinden kaynaklanan avantajları, Türkiye için önemli bir zorluk teşkil ettiği ortadadır. Ancak, Türkiye’nin AB ile ilişkilerini yeniden canlandırmak ve Kıbrıs üzerinden bir kazanım elde etmek istemesi, çözüm sürecinde bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Tüm bu dinamikler göz önüne alındığında, Kıbrıs sorununun çözümü zor ama imkânsız değil. Tarafların bölgesel işbirliği ve diplomasi yoluyla ortak bir zeminde buluşmaları, Doğu Akdeniz’deki barış, istikrar ve güvenlik açısından kritik bir öneme sahiptir. Ancak bu çözüm, sadece adadaki toplumlar için değil, aynı zamanda küresel ve bölgesel aktörlerin çıkarlarının da dengelenmesi gereken çok katmanlı bir diplomatik müzakere sürecini gerektirmektedir.

Kıbrıs barış sürecinin başarısı hassas bir diplomatik ve siyasi dengeye bağlı olacaktır. Adadaki iki toplumun beklentilerinin yanı sıra bölgesel aktörlerin ve garantör devletlerin çıkarlarının da dikkatle göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Özellikle AB’nin rolü bu yeni süreçte hayati önem taşıyacaktır.

Türkiye’nin son dönemde uluslararası ilişkilerinde sergilemekte olduğu uzlaşıcı tutumu Kıbrıs barış sürecinde de etkin bir şekilde uygulayabilmesi, garantör ülkelerle bu dengeyi korumasının yanı sıra AB ve BM’in desteğini alması da gerekli olacaktır.

Kıbrıs sorunundaki yeni süreç hem fırsatlar hem de zorluklar içermektedir.

Geçmişteki barış süreçleri başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da içinde bulunduğumuz an belki de son fırsat olabileceği açısından kritik bir dönemeçtir. Her iki toplumun yanı sıra bölgesel aktörlerin de müzakerelere barışcıl, gerçekçi ve pragmatik bir zihniyetle yaklaşmaları elzemdir.

Kıbrıslı Toplumların yeni bir başarısızlığa tahammülü yoktur.

Posted on Categories 2024